*Editorial note: This is a statement written by artists comprising the censored “Post Peace” exhibition at Akbank Sanat in Istanbul. Scroll down for the Turkish version below.
In the weeks since this statement was originally written, the context that necessitated it has rapidly evolved. The cycle of violence that is taking place, including the recent attacks in Ankara and Istanbul, deeply sadden us. While the censorship of an art event may seem like a relatively minor matter in light of this, we believe we have an obligation to speak about our experience, especially now. By publishing this statement we aim to counter the self-censorship and state censorship that often occur in times of crisis and emergencies. This is the current situation in Turkey, and is not limited to Turkey alone. The use of public emergencies to legitimize the suppression of cultural expression of artists journalists, and academics is a more general current in which many are embroiled. It is the responsibility of cultural workers to speak out against this silencing, and to advocate for spaces of discussion and reflection, cultural tolerance, and universalism. For these reasons, we are publishing our collective statement on the censorship of the exhibition “Post-Peace.”
ARTISTS’ RESPONSE TO THE CANCELLATION OF THE POST-PEACE EXHIBITION
As artists and contributors of “Post-Peace,” the exhibition curated by Katia Krupennikova and selected in October 2015 as the winning proposal of Akbank Sanat’s International Curator Competition 2015, we strongly state our indignation against Akbank Sanat’s last minute cancellation of the exhibition.
We were invited within the framework of the exhibition “to question how war and peace appear today.” The opening was scheduled for March 1st and was cancelled on February 25th. In an email to Krupennikova and the jury members, Akbank Sanat director Derya Bigalı stated that, “over the course of our preparations, Turkey went through a very troubled time. In particular the tragic incidents in Ankara which are very fresh in people’s memories.”
We are very aware that the social and political situation in Turkey has intensified during the period leading up to the exhibition. Human rights in Turkey are rapidly declining on a daily basis; the freedom of expression of independent media, cultural organizations, and citizens in Turkey are facing unprecedented pressure and (self-) censorship. In our view, it is urgent and essential that art and culture engage with and address this distressing situation.
The premise of Post-Peace was to offer a platform for a plurality of voices to explore how much “war” is present in contemporary “peace”, as stated in the curator’s initial proposal. The silencing of Post-Peace by Akbank Sanat points to an alarming symptom, currently all too visible throughout Turkey—a climate of fear and paranoia. We deplore the situation in which an art institute actively interferes with what they think should be the boundaries of public discussion and knowledge.
Because of Akbank Sanat’s irresponsible actions, our labor for this exhibition is now invisible. This forces us to create a collective statement in order to give voice to the experience of censorship. We are very aware that, in a way, we are lucky ones: we are fortunate enough to be able to share our experience, in comparison to those suffering from more brutal forms of censorship and silencing, whose voices threaten to be totally erased.
We strongly object to the short notice cancellation of the exhibition, and are united in the following viewpoints:
- We want to underline that the explanation given by Akbank Sanat, emailed only to Katia Krupennikova and the jury members, is far from transparent and hardly credible, since the supposed reasons for the cancellation apparently did not affect the rest of Akbank Sanat’s program, like its film festival and music concerts. Hence, we claim that the cancellation of “Post-Peace” was an act of political censorship.
- The censorship of “Post-Peace” unveils a situation in which corporations fund the production of exhibitions to enhance their image, and then brutally dismiss artworks and artists when they deviate from the corporation’s political agenda. In this way, the “taste” of the institution becomes an instrument of repression and control. As artists that are involuntarily caught up in this situation, it is our responsibility to oppose this predicament, which has become symptomatic of a certain sector of the art world. If unchallenged, this kind of control over artistic production threatens to become the prevailing norm.
- We would like to use this moment to publicly announce our solidarity with all those who suffer from any form of censorship inflicted on people and communities in Turkey.
- We therefore strongly condemn and are deeply concerned about the ongoing trial against artist and writer Pınar Öğrenci and artist Atalay Yeni. Along with 23 other people, they are being accused by the Turkish government of conspiracy to terrorism, and might face up to 18 years in jail for attending the peace march “Barış İçin Yürüyorum/I Am Walking for Peace.” Pınar Öğrenci was scheduled to deliver a lecture performance during the public program of Post-Peace. We stand in solidarity with the declaration of “Barış İçin Yürüyorum/I Am Walking for Peace” that “The only way to cope with the ordeal we are facing today and to make an end to this war, death and destruction, goes through voicing our demand for peace louder, together and courageously, and to stand in solidarity with the people in the region.”
- We remain committed to the open and reflective discourse that “Post-Peace” aimed to create. The situation that we are currently experiencing strengthens our resolve to make sure that this exhibition takes place, and to continue working on this urgent topic and to develop an international discursive platform about it.
Yaşar Adanali, Anonymous Stateless Immigrants collective, Ella de Búrca, Anna Dasović, Ehsan Fardjadniya, Yazan Khalili, Jaha Koo, Lyubov Matyunina, Adrian Melis, Dorian de Rijk, belit sağ, Anika Schwarzlose, Alexei Taruts, Oxana Timofeeva, Anastasiya Yarovenko.
Turkish version
Bu metni yazmaya başladığımızdan bu yana geçen zamanda metni gerekli kılan bağlam çok hızlı bir şekilde değişti. Tekrarlanan şiddet eylemleri, Ankara ve İstanbul’daki son saldırılar bizi derinden üzdü. Bu yaşananlar gözönüne alındığında bir sanat etkinliğinin sansürlenmesi görece küçük bir şeymiş gibi görünse de, bu deneyimimiz hakkında özellikle şu anda konuşmamız gerektiğine inanıyoruz. Bu metni yayınlayarak, kriz durumlarında ve acil durumlarda sıklıkla vuku bulan otosansür ve devlet sansürüne karşı olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Bu, Türkiye’nin içinde olduğu son durum, ama bu durum sadece Türkiye’ye özgü ya da Türkiye’yle sınırlı değil. Kamu alanındaki aciliyetlerin kültürel, gazetecilik, ve akademik alandaki ifade özgürlükleri kısıtlamalarını meşru hale getirmek için kullanılması pek çok insana hareket alanı bırakmayan yaygın bir uygulama. Bu susturulmalara karşı ses çıkarmak, müzakere ve derinlemesine sorgulama alanlarının gerekliliğini savunmak kültür emekçilerinin bir sorumluluğudur. Bu saydığımız nedenlerden dolayı Barış Sonrası (Post-Peace) Sergisi’nin sansürlenmesi üzerine yazdığımız ortak açıklamamızı yayınlıyoruz.
Barış Sonrası Sergisi Sanatçılarından Sergi İptali Kararına Tepki
Katia Krupennikova’nın küratörlüğünü üstlendiği ve Akbank Sanat Uluslararası Küratör Yarışması’nı Kasım 2015’te kazanan Barış Sonrası (Post-Peace) isimli serginin sanatçıları ve katılımcıları olarak, Akbank Sanat’ın sergiyi son dakikada iptal etme kararına karşı kızgınlığımızı dile getirmek istiyoruz.
Bu sergiye ‘savaş ve barışın günümüzde nasıl tezahür ettiği’ sorusu çerçevesinde davet edildik. Serginin açılışı 1 Mart olarak planlanmıştı, ve sergi 25 Şubat’ta iptal edildi. Akbank Sanat Direktörü Derya Bigalı, Krupennikova ve jüri üyelerine yolladığı e-mail’de, ‘Serginin hazırlıkları sırasında Türkiye çok sıkıntılı zamanlardan geçti. Özellikle Ankara’da yaşanan trajik olaylar, halkın hafızasında çok taze.’ ifadelerini kullandı.
Sergi hazırlıkları aşamasında Türkiye’deki toplumsal ve siyasi durumun kötüye gittiğinin farkındayız. Türkiye’deki insan hakları ihlalleri gün geçtikçe artıyor; bağımsız basın, kültür kurumları ve vatandaşların ifade özgürlüğü görülmemiş bir baskı ve (oto)sansürle karşı karşıya kalmakta. Kültür ve sanatın, bu zorlu sürecin yakın takipçisi olmasının acil ve elzem olduğunu düşünmekteyiz.
Küratörün ilk sergi metninde belirttiği gibi, ‘Barış Sonrası’ Sergisi’nin amacı, günümüzdeki ‘barış’ halinde ‘savaş’ın nasıl bir yeri olduğuna dair farklı fikirleri bir araya getiren bir platform yaratmaktı. Akbank Sanat’ın ‘Barış Sonrası’ Sergisi’ni susturması, endişe verici bir semptoma, Türkiye’de fazlasıyla görünür hale gelen korku ve paranoya iklimine işaret etmektedir. Bir sanat kurumunun kamusal tartışma ve bilginin sınırlarının ne olması gerektiğine bilfiil müdahale ettiği bu durumu esefle karşılıyoruz.
Akbank’ın bu sorumsuz tavri bizlerin bu sergi kapsaminda ortaya koyduğu emeği görünmez kılmıştır. Bu durum bizi bu sansürlenme deneyimimizi görünür kılmak için müşterek bir açıklama yapmaya yöneltti. Bir açıdan da şanslı olduğumuzun farkındayız: sansürün daha acımasız şekillerine ve susturulmalara maruz kalan ve ifadelerinin tümüyle yok edilmesi tehdidiyle karşı karşıya olanlara kıyasla deneyimimizi paylaşabilme şansına sahibiz.
Serginin son dakikadaki iptalini inatla sorguluyoruz, ve aşağıda belirtilen noktalarda ortaklaştığımızı belirtiriz:
- Akbank Sanat tarafından Katia Krupennikova’ya ve juri üyelerine email olarak gönderilen açiklamanın şeffaflıktan ve inandırıcılıktan uzak olduğunun altını çizmek isteriz. Serginin iptalinin sözde nedenleri görünüşe bakılırsa Akbank Sanat’ın film festivali ve müzik konserleri gibi diğer programlarını etkilememiştir. Bu sebeplerden dolayı ‘Barış Sonrası’ Sergisi’nin iptalinin politik bir sansür olduğunu iddia ediyoruz.
- Barış Sonrası Sergisi’nin sansürlenmesi, şirketlerin imajlarını güçlendirmek için sergi üretimlerini finansal olarak destekledikleri, ancak politik çıkarlarına uymayan sanatçı ve işlerin ortaya çıkması durumundaysa bu sanatçı ve işlerini acımasızca yoksaydıkları bir döngüyü görünür kılmaktadır. Bu şekilde, sirketin ‘üslubu’ (sanatci üzerinde) bir baskı ve kontrol aracı haline gelmektedir. İsteğimiz dışında kendimizi böylesi bir durumda bulan sanatçılar olarak bu kötü gidişata karşı çıkmanın sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz. Bu durum sanat dünyasının belirli alanlarında semptomatikleşmiştir, ve karşı durulmadığı sürece de sanatsal üretimin üzerindeki bu kontrolün yaygın bir kaideye dönüşme tehlikesi vardır.
- Bu açıklamayla, Türkiye’de sansürün farklı biçimleriyle karşı karşıya kalan kişi ve gruplarla dayanışma içinde olduğumuzu da göstermek istiyoruz.
- Aynı zamanda, sanatçı ve yazar Pınar Ögrenci ve sanatçı Atalay Yeni’ye karşı açılan davayı kınadığımızı ve dava süreciyle ilgili kaygımızı dile getirmek istiyoruz. “Barış İçin Yürüyorum/I Am Walking for Peace” barış yürüyüşüne katıldıkları için, 23 kişiyle beraber Türkiye hükümeti tarafindan terör propagandası yapmakla suçlanarak 18 yil hapis istemiyle yargilaniyorlar. Pinar Ögrenci’nin ‘Barış Sonrası’ sergisi programında bir performans yapması planlanmıştı. Bizler, “Barış İçin Yürüyorum/I Am Walking for Peace”in yaptığı şu açıklamayı desteklediğimizi berlirtiriz: “Bugün karşı karşıya kaldığımız bu zorlu durumla başa çıkmanın, savaşı, ölümleri yıkımları durdurmanın yolu barışa ilişkin talebimizi daha yüksek sesle, cesurca söylemekten ve bölge halkıyla dayanışmaktan geçiyor.”
- Barış Sonrası Sergisi’nin yaratmayı amaçladığı açık uçlu ve sorgulayıcı söylemde ısrar ediyoruz. İçinden geçmekte olduğumuz bu süreç, bu serginin yapılmasının, aciliyeti olan bu konularda yapılan çalışmaların devam etmesinin, ve uluslararası söylemsel bir platformun geliştirilmesinin gerekliliğini vurgulamaktadır.
Anonim Vatansız Göçmenler Kolektifi (Anonymous Stateless Immigrants Collective), Ella de Búrca, Anna Dasović, Ehsan Fardjadniya, Yazan Khalili, Jaha Koo, Lyuba Matyunina, Adrian Melis, Dorian de Rijk, belit sağ, Anika Schwarzlose, Alexei Taruts, Anastasiya Yarovenko.